UYGUR BEBEK
Kolları iki yana açık, gözleri kapalı, donduğu için vücudu kaskatı kesilmiş bir bebek; UYGUR BEBEK!
"Üşüdüm" demekten ar edip,"kahrolsun devran" dediğimiz o fotoğraf karesi.
26 Aralık 2018 günü sosyal medyaya, bir arkın içinde donarak ölmüş bir bebek fotoğrafı düştü.
Vicdan sahibi her insanın yüreğini sızlatan bu görüntünün müsebbibi komünist Çin hükümeti!
Olay sosyal medyada bir anda binlerce kişiye yayılırken, her haltı haber konusu yapan basınımız bu elim olaya karşı sağır, kör, dilsiz kesiliverdi.
Doğu Türkistan'daki Çin zulmünün bir eseri olan Uygur bebek!
Anne, babası Çin'in çıfıt idarecileri tarafından kampta sorguya ve işkenceye çekilen Uygur Türk'ü yavru, savunmasız ve sahipsiz kaldığı için, caddelerde sokaklarda bir arayış içine girdi. Ve bu arayış içinde günahsız ve savunmasız yavru bir müddet sonra bitkin halde fotoğraftaki arkın içine düştü. Yavru; eksi bilmem kaç derece soğukta, düştüğü arkın içinde biriken ve az sonra donacak olan suda titreye titreye can verdi.
Bebek dondu, su dondu, vicdanlar dondu kaldı!..
Kolları iki yana açık, sanki kalkmak istemiş de gücü yetmemiş gibiydi.
Dünya sessiz kaldı. Her haltı bir haber malzemesi gören basın lal olup çıktı!
Tatlı su milliyetçileri, milliyetçiliklerinin(?) gereğini yaparak "Doğu Türkistan'daki Çin Zulmü Araştırılsın!" önergesine "çekimser" reyi verirken, vicdanlarını komünist Çin'e çoktan satmışlardı bile.
Bozkurtların, Türk Milliyetçilerinin, Türkçülerin "Doğu Türkistan" ile alakalı hassasiyetini, tatlı su milliyetçilerinden beklemek abesle iştigal olurdu zaten.
Zira toplama kamplarında sorguya, işkenceye ve sözde "terbiyeye", yani itaate zorlanan 3 milyonu aşkın Uygur Türk'ünden "onlara ne" idi. Bananecilik, umursamazlık işte böyle rezil bir şeydi.
Maddenin kulu, maneviyatın baş düşmanı Çinli köpeklerin Doğu Türkistan'daki zulmüne seyirci kalmak; en az onlar kadar maddenin kulu ve maneviyatın baş düşmanı olmayı gerektirir.
Nerede bir Türk varsa Türk Milliyetçilerinin, Bozkurtların, Türkçülerin ilgi alanına girerken; tatlı su milliyetçilerinin ilgi alanına 2 şey girmektedir. Bunlardan birisi "koltuk" yani "mevki", diğeri ise ceplerine girecek para. Kendilerine dokunmayan bin yıl yaşasın, zihniyetindeki milliyetçi(!)lerin, Türk'e düşman her milletin milliyetçiliğini yaptıkları ayan beyan ortada değil mi? Atalarımız ne güzel söylemiş; "ayinesi iştir, kişinin lafına bakılmaz" diye. Tam da öyledir. Yapılan işler, onay verilen senaryolar ve çirkeflikler gün kadar aşikâr değil midir?
1963'te Kıbrıs'ta EOKA tarafından anneleriyle beraber küvetin içinde katledilen Türk çocuklarından, Doğu Türkistan'da Çinli köpekler tarafından tekmelenen, itilip kakılan 2 yaşındaki bir yavruya ve işte adını henüz bilmediğim, "Uygur Bebek" diye size aktardığım bebeğe kadar hepsi tek tek millî hafızamızdadır.
Merhum ATSIZ'ın Yahudiler ile alakalı bir sözü aklıma düştü. Diyordu ki; "Yahudi ile Yahudi dönmesinin hiçbir farkı yoktur. Biri BİZ YAHUDİLER derken, öteki de SİZ TÜRKLER der."
Şimdi yamyamın bile hür olduğu dünyada, Türk'ün uğradığı işkencelere, zulümlere ve katliamlara ses çıkarmayanlara ATSIZ'ın az evvel aktardığım sözünden yola çıkarak "DOĞU TÜRKİSTAN" konusunda sormak istiyorum.
"BİZ ÇİNLİLER" veya "SİZ TÜRKLER" mi diyorsunuz? Yoksa "BİZ TÜRKLER" deyip, üstünüze ölü toprağı atılmış durumdan çıkmak mı istiyorsunuz?
Hangisi? Çinli'den yana mısınız, Türk'ten yana mı?
Millî kinimizin muhatabı olan Çinli'nin ve Türk'e düşman diğer milletlerin yanında yer almak isteyen hainler buyursunlar!.. Er ya da geç, Türk'ün de en yüksek sesten konuşacağı ve en güçlü yerden tarihe damga vuracağı vakit gelecek.
Haktan, hakikatten yana olanlar; hakikat tuğunu ellerimizle sımsıkı tutup göğe kaldırmak vakti değil midir?
Bebekler ölmesin… Sadece bebekler değil, hiçbir Türk'ün bir tek kaşı bile kanamasın.
Yeter artık!
Tanrı, Türk'ü korusun.
Serhat KAHRAMAN / 28.12.2018
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.