!Büyük Türkistan'ın kötü niyetli,acımasız ve yayılmacı Komşuları tarafından işgal edilerek istila edilmesi ve daha sonraki aşamada sömürgeleştirilmesi hemen hemen aynı tarihlerde meydana gelmiştir. Çarlık Rusyası Türkistan Hanlıklarından Hive Hanlığını 1880'lı yıllarda Göktepe meydan savaşından sonra bugünmü Türkmlenistan topraklarına tamamen egemen olmuştur.Diğer yandan Çin – Mançu İmparatorluğunun General Zu Zung Tang komutasındaki 400 bin kişilik işgal ordusu Osmanlığı Devletine bağlı Doğu Türkistan(Kaşgarya) İslam devletinin vaarlığına son vererek 1877de bu topraklar son kez işgal etmiştir. Doğu türkistan tarihinde 2. Mancu- Çin istilası olarak anılan bu işgal hareketi İngilizilerin Çinlilere verdiği kredi ve Rusların bu kredi ile Çin'e sattığı Silah, yiyecek ve lojistik destek sayesinde ancak, gerçekleşebilmiştir.
..Kızıl Çinin işgali altındaki Doğu Türkistanın (Uygur Özerk Bölgesi')'nin kronolojik tarihi ilk Türk adını kullanan Göktürk Devleti'nin bu toprakları kontrol etmesinden, günümüze kadar süren zaman dilimini kronolojik sırayla listelenmeye çalıştık.
552-745: Göktürk Hakanlığı batıda Aral Denizi'nden doğuda Baykal Gölü'ne tüm Türkistana hâkim oldu.
732-734: Orhun Irmağı yakınlarında bugün Orhun Yazıtları ya da Göktürk Kitabeleri olarak bilinen Kül Tigin ve Bilge Kağan adına taş yazıtlar dikildi.
744-840: Göktürklerin dağılmasıyla birlikte Uygurlar Kutluk Bilge Kül Kağan önderliğinde Uygur Hakanlığı'nı kurdular. Karabalsagun merkezli Uygur Hakanlığı Altaylar'dan Gobi Çölü'ne kadar hâkim oldu.
Artık Pkk her yerde. Okullarda, mecliste, bürokraside hayatının geneline yayılmış örgütlü olarak varlığını sürdürüyor. Otuz yılı aşkın süredir yaptığı eylemler göz önüne alındığında bugün örgüt kendini aşmış ve en müreffeh zamanını yaşıyor. Her ülkede her devirde isyanlar olmuştur. Merkezi yönetimler isyanları genelde güç ile bastırıp ardından yeni isyanlar gelmemesi için isyancı düşünüş...
Fernand Braudel, "Tek bir tarih ve tek bir tarih metodu yoktur. Tarih kendi içinde görece esnek ve çok seslidir." Cümlesi ile olması gereken öğretici ve ders alınan tarih anlatısının ana hatlarını çizmiştir. Özellikle bizim ülkemizde tarih, geleceğe not düşmek amacından uzakta gündelik çıkarları şekillendirmek amacıyla kullanılan bir enstrümandır.
Tarih de mutlak doğru aramak yersizdir. Yaşanmış her olay dönemin şartlarına kısa, orta ve uzun vadeli siyasi hedeflere göre ele alınmalıdır. Mustafa Kemal'in Zübeyde Hanım'ın yaşadığı gayri meşru bir ilişkiden olduğunu söylemek yahut resmi tarih öğretisi doğrultusunda II. Abdülhamid Han'ı yahut bütünüyle İttihat ve Terakki'yi kötü/yok saymak her anlamda sakat temeller üzerine bina edilen konulardır.
Maalesef ülkemizde ideolojik kalıplara sıkışmış insanlar tarih bölücülüğü yapmaktadırlar. Kimi Türk tarihini Osmanlı temelli alıyor, kimi Karahanlılar devletinden itibaren alıyor vs. Türk tarihini bütünlüyle benimseyen Göktürklerden Türkiye Cumhuriyetine kadar kurulmuş tüm devletleri doğru ve yanlışlarıyla kabul eden bilinçli, ahlaklı ve yüksek eğitimli bir halk tabakamız henüz oluşmadı ve oluşacak gibi de durmuyor.
Hal böyle olunca yüz yıllık bir geçmişe sahip Lozan anlaşması güncelliğini koruyor ve yeni yorumlarla tazelenip temcit pilavı gibi sürekli önümüze sürülüyor. Tarih bilgisi olmayan, ahlak ve bilinç eksikliği bulunan elitist avam gündelik siyasi gündemler oluşturma çabası ile Lozan gibi konuları kullanarak topluma mesaj vermek gibi yapay bir eyleme başvurarak üretken rolünü oynuyorlar.
Özrün nedeni olmaz.
Pişmanlık veya bir üzüntü sonucu hissedilen nacizane duygunun neticesinde dudaklardan dökülen iki kelimedir aslında ''Özür Dilerim.''
Neden özür diliyorsun diye sorulmaz...
Ama ben 76 milyondan özür diliyorum.
Çok merak ettiyseniz eğer ; niçin özür dilediğimi söyleyeyim...
Dökülen her yetimin gözyaşında yitip gittiğim için ,
Şu bayrak nazlı nazlı dalgalansın diye bir rüzgar olup esemediğim için ,
Vatan sağolsun derken analar babalar , hergün şehidimin kanı ile sulanan şu toprakların derdine çare bulamadığım için ,
Bazen başlangıç yapmak gerekir.
Aslında doğarken bile bu dünyaya ; bir başlangıç yaparak gelmişizdir.
Hayatımızın dönüm noktaları ya milat olarak geçer ömrümüze ya da bitiş olarak...
Bu yüzden başlangıçlardan asla kaçamayız.
Sonu hüsran olsa bile , vira bismillah deyip başlamalıyız.
Genelde bana derler ; çok pastel yazıyorsun.
Duygu yok yaşam belirtisi yok renk yok kıpırtı yok...
Aslında öyle değilimdir.
Bak sen bugün ölme
Söz yarın gel
Ellerinde yeni toplanmış çiçekler
Gözlerinde benim onları görmeme sebep
Mecbur ölüşlere
Akan gözyaşları