OZAN ARİF’İ ANMAK
Eşrefi mahlukat olan biz insanlar faniyiz. Her canlı ölümü tadacaktır. Ayet-i Kerime'nin ışığında ölüme inanalardanįz. Yaşadığı ömür sürecinde yaptıkları ile kendinden söz ettirenler olur. Bu söz ettirme öylesine sıradan bir söz ettirme değil, toplumun genelinde kabul görmüş menfi, ya da müsbet amellerdir.
İşte Ozan Arifi biz böylesine bir ruh hali ile ele almamız gerek!!
Ozan Arif ölümünün 1. Yılında 13 şubat günü Samsun'da mezarı başında anıldı. Sağolsun dünya mimarlar odası başkanı sayın Ahmet Vefik Alp beyin tasarladığı "ANIT MEZARIN" başında ilk anama programı başladı ve otelin toplantı salonunda devam etti...
Ozan Arifin ömrünün çoğunu verdiği Almanya'da da bu anma töreni yapılmalıydı...
Evet Almanya'da da yapılmalıydı derken, bunu kim yapmalıydı? Yıllarca emek verdiği, kuruluşunda alın teri akıttığı ve gecesini gündüzüne katıp, yaptığı gecelerden elde ettiği paraları kendi cebi yerine; götürüp verdiği Türk Federasyon böylesine bir anma programı yapması gerekirdi.
Tabiki bir ülkücü olarak benim beklentim bu yöndeydi. Ama gel gör ki Türk Federasyonu böylesine bir vefa örneğini yapmak yerine; anmanın yapılacağı salona gitmeyi yasaklamış. Ben bunu beş gün kaldığım süre içinde gördüm. Dolaştım biraz teşkilatlarımızın olduğu yerleri. Hepsinde aynı sitem "Başkanım katılmak istiyoruz ama izin vermiyorlar…"
Evet, izin vermedikleri şey Ozan Arif'i anma etkinliğine katılmak...
Ben burada LÜNEN Ülkü OCAĞI başkanı Nazmi başkanıma, yönetimi ve tüm üyelerine teşekkür ediyorum. Onlar vefa nedir biliyorlar. Salonu dolduran o coşku dolu ülkü devleri ve Ozan Arif ailesi ile efsane ismi, Ozan Arif'i layıkı ile yad ettik.
Slayt gösterileri, sayın Doç. Hakkı Çiftçi beyin mükemmel konuşması, Osman Sevimli abimizin konuşması ve Avrupa Ülkücüleri istişare heyeti genel başkanı sayın Mehmet Emin Kaya beyin, Ozan Arif'in ailesine plaket takdimi...
Ozanın sahne arkadaşları tabiki olmazsa olmazlardı.
Cuma Kayacık, Mehmet Ali Bilgiç, Volkan Kutlu ve rap sanatçısı Mehmet Borukçu...
Samimiyetimle söyleyeyimki bizi öylesine memnun ettileriki anlatılamaz. Ama en önemlisi o minik yavrular varya, o minikler...
Yaşları üç ile yedi arası...
Ozan Arif'in eserlerini seslendirmeleri, şiirlerini okumaları ve hep bir ağızdan o çocuksu duygular ama koskoca yürekleri ile "Ölmez Bu Hareket, Ölmez Bu Dava...." diye haykırırken; o yasakçı zihniyetin yüreğinede korku salıyordu.
Ben büyük keyif aldım ve büyük umutlarla döndüm. Çünkü Ozan Arif öyle bir kök salmış ki, o minik yüreklerdeki o seslenişlerin, kuşaktan kuşağa yayılacağı müjdesini aldım.
Ben burada küçük bir parantez de Türk Federasyonu'na açmak istiyorum.
Sayın Federasyon genel başkanı Şentürk beyefendi, Ozan Arifin bulunduğu Türk Federasyonu Kurultaylarını her yıl on binlerin toplandığı spor salonlarında yapardı. Coşku vardı ve Avrupa'nın her yerinden Ülkücüler o Kurultayalara akın akın gelirlerdi...
Ya şimdi?..
Şimdi maalesef hiç yapılmıyor. En acısı toplantılar yüz kişilik lokantalarda yapılmakta. Bu acz içinde siz Ozan Arif'e hala sataşmak yerine, bu hareketi nasıl ayağı kaldırırız onun hesabını yapın.
Kapanan teşkilatların sayısını ben unuttum. Lütfen artık ayrıştırıcı siyaset yerine, Ülkücüleri nasıl toplar bir arada tutarız onun hesabını yapın. Ozan Arif ve onun gibi arkadaşlarımız bizler için bir kazanç. Onları yok saymak bu harekete ihanettir. Sizi bu ihanet çukuruna iten o bedbahtları ya uyarın, ya da sizde onlarla aynı günahı işlemeyin.
Ülkücüleri yordunuz...
Ülkücüleri başkaları değil, Ülkücüyüm diyen gafil yöneticiler yordu...
Bilinsin ki bundan sonra her yıl on üç şubatı biz gönüllerin birleştiği, Ülkücülüğün harmanlandığı gün olarak anacak ve o gün çoğalarak bir araya geleceğiz....
Haki Korkmaz
Stockholm
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.