YAŞASIN BEKÂRLIK!
Dikkat: Yazıda adı geçen kişi ve olaylar birer hayal ürünüdür!
Nazan "Hayat Üniversitesi"nden mezun olduktan sonra zamanın böylesine hızlı geçeceğine akıl sır erdiremedi. Erdirse şaşardık zaten dedi komşuları!
"Yaş 35 ömrün yarısı" olduğu hâlde evlenmeyi aklının ucundan geçirmedi. İnsanın fizyolojik ihtiyaçları var mı? İnsan nedir'in bile ne olduğunu unutmaya yüz tuttu. İnsan neye ihtiyaç duyar? Sadece suya, ekmeğe mi? İnsanın üremeye ihtiyacı olmayacak mı gibi soruları askıya alalı epey oldu!
Şimdi 35'inde kendi odasında, annesi babasından ayrı yalnızlığı ile kavruluyor! Azıcık soğan kokuyor; ama insan soğansız da kavrulamıyor ki!
*
Sercan; Toronto Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra annesi Sevim Hanım: "Oğlum, çık gel oralardan, gâvur memleketlerinden bize hayır yok! Teyzenin kızıyla evlendirelim seni" deyince biricik annesine yok diyemeyen Sercan alır diplomasını eline, çalar annesinin kapısını. Sercan daha 23'ünde gencecik bir adam, etraftan baskı yiyor. Özellikle arkadaşları "Oğlum, biz evlenmedik, daha kariyerimizdeki ilk basamakların tozunu yutuyoruz, senin şu anda işin bile yok. Hele bir işini kur, evini, arabanı al, ondan sonra girersin dünya evine" deyince karar veremez oldu. Annesine yok mu dese evet mi, bilemedi. O gece düşündü durdu.
Sabah annesi "hadi oğlum, uyan kahvaltını yap, teyzenler bekliyor" derken "ama anne akraba evliliği bu, olur mu ki" diyecekti, diyemedi. Yıllarca kitaplardan okumasına, hocalarından duymasına rağmen bazı yerlerde sırf sınırların çizilmesi, ileriki yaşamın huzuru için "hayır" demeyi öğrenemedi.
Gittiler kızın evine(teyzesigillerin evine). Sercan dünyanın en cilalı üniversitelerinden birisi olan Toronto Üniversitesi'nden mezun olduğu hâlde utangaç kişiliğinin kıskacından çıkamadı. Ezildi büzüldü kızın yanında, üstelik de teyzesinin kızıydı muhatap aldığı kişi. Yakın akraba oldukları için zaten tanıyorlardı birbirlerini, salt duygusal bağları yoktu! Yalan mı? Konuşsana Sercan?
Nedense kızın Sercan'a bakışları soğuktu! Sercan'ın utangaçlığından mı hoşlanmadı, tipinden mi, bilinmez! Belki de içinden geçirdiği cümle şöyleydi: "Bu zamanda böylesine utangaç adam piyangodan çıkmış olsa gerek!"
Yarım saat konuşabildiler ancak, Sercan'ın utangaçlığı buna izin vermedi.
Alıp kızı gidemedin mi bir kafeye, restorana? Geldik dünyanın sonuna herhâlde? Zamana bak, teknolojiye, sosyalleşmeye, insanın insanla olan özgür ilişkisine bak, edindiği diplomaya bak, bütün bunları yan yana koy, geç karşıdan Sercan'a bak!
Olacak iş değil, bu çocukta büyü olmalı, şöyle sakalı nurlu bir hocamızın duasından geçirsek mi bu çocuğu, ne yapsak? Kısmeti mi bağlandı, bağlanır mı kısmet? Ne ile bağlarlar kısmeti? Çelikle mi iplikle mi halatla mı; sızıyla mı, sezgiyle mi? Allah'ım bu çocuğun nesi var? Sercan iyi misin oğlum? Güzel oğlum, sen kıza ne söyledin? Kız yok demiş, istememiş!
Yok anne, bir şey söylemedim!
Sercan iyi misin oğlum? Yoksa hastasın da biz mi bilmiyoruz? Oğlum sana ne yaptılar, muska falan olmasın?
Yok anne ne muskası! Kız istememişse ne yapabilirim?
Sercan'ım, yavrum; bu kız önceden beğenirdi seni, şimdi neden yok dedi? Sercan oğlum, gel bir daha gidelim. Teyzene söyleyeyim, kızla konuşsun!
Bırak anne bırak! Belki kızın sevdiği, çıktığı biri var!
Oğlum sen manyak mısın, nesin? Teyzeni tanımıyor musun? Teyzenin kızı çıkacak mıkacak, birisiyle sevgili olacak, öyle mi? Vallahi teyzen bacaklarını kırar, sonra yerine takar.
Tamam anne, biliyorum teyzemin ciddiyetinin ne de keskin olduğunu; ama ne yapabilirim? Zaten soğuk soğuk bakıyordu yüzüme! İstemeyeceğini, yok diyeceğini anladım o ân. Boş ver anne, uyumak istiyorum.
Uyu oğlum, uyanınca bir daha düşün. İyi kızdır, istersen teyzeni...
Anne lütfen, uyumak istiyorum!..
Sercan uyur, aradan 13 yıl geçer! Annesi aradan 13 yıl geçmeden 6 yıl geçince ölür. Sercan annesini hıçkıra hıçkıra toprağa verir. Bir yarısı hep mi hep boş kalır. Sercan bir yarısı boş kalan çocuk, ağlamak, parçalanmak, yok olmak...evet, bunların tamamı Sercan'ın annesinin ölümü ardından yaklaşık 6 ay boyunca boynu, kalbi ve beyninde taşıdığı birer metal yük gibiydi.
Sercan şimdi 36 yaşında, babasını 5 yaşında kaybettiği o acı günü hatırlar mı, bilmiyorum! Küçük Emrah'ın filmlerinde kardeş rolünü alabilmek için henüz birkaç yıla daha ihtiyacı olan bir çocuktu! Ne talihsiz çocuktu be! Mesela "Öksüzler" filminde oynayabilirdi. Ah Sercan ne talihsiz adammışsın, "Öksüzler"de oynayacak kadar da nail olamadın şu şans denilen şeye!
Ah Sercan!
Sus ne olursun, konuşma! Kapan odana, demle çayını, 36. yaşını duvarlara baka baka, keyif çata çata kutla! Ah Sercan ah ah ne diyeyim daha!?
**
Şahin, öyle Sercan gibi Toronto Üniversitesi'ne falan gitmedi. Türkiye'nin gözde olmayan bir üniversitesinden mezun olduktan sonra küçük bir firmada işe başladı. Harıl harıl çalıştığı hâlde bir tık yükselemiyordu; çünkü Şahin'in İngilizcesi yoktu. Firma İngilizce bilen çalışanına öncelik veriyordu. Bu sebeple ülkemizdeki İngilizce kurslarına gitmeden önce internet ve YouTube üzerinden çalışmaya başladı.
I
Can
Speak
English
I
am
You
are
You
am
(You am wrong wrong wrong!)
See saw seen
Speak spoke spoken
Yazıyor, çiziyor, ezberliyor...olmuyor!
En iyisi kursa gideyim diyor. Gidiyor, gene değişen bir şey yok! Bu sefer "Relative Clause"(Sıfat Tümceciği) ünitesine takılıyor, sıralı cümleleri bağlayamıyor. Yaş 29'a dayandı dayanacak. 2 yıldır kursa giden adam cümle kuramaz mı, kuramıyor işte! Yoksa biz treni çoktan kaçırdık mı diyor? Bu işin bir yaşı, sınırı mı var? Olmamalı dese bile üçüncü yılını da İngilizce kurslarında heba ediyor. Yaş 31!
Annesi sıkıştırıyor" Oğlum çalış çalış nereye kadar? Tamam, çalış, bir şey demiyorum. Bari evlen, yuvan falan olsun" diyor.
Sağına bakıyor, soluna bakıyor, çevresini tarıyor, dua okuyor, namaza başlıyor, olmuyor! Bir ara camiye gidip sabah ezanını bizzat ben okuyayım diye imamdan ricada bulunuyor, gene yok! Hacca gitmeyi düşünüyor, o ara arkadaşları "Yok daha neler, oğlum otur oturduğun yerde. Sen dinimizi duaların için mi kullanıyorsun? Ayıptır, günahtır!"
Yok oğlum ya, siz de abarttınız ama ha! Değişiklik olsun, içine düştüğüm girdaptan annemin baskılarından kurtulmak için böyle bir yol denedim. Ne yapsaydım?
Aradan altı ay, bir yıl, iki yıl geçiyor. Şahin önce deist oluyor, sonra ateist. Hayatında uçağa binmemesine karşın iş gereği bir ilden uzak bir ile gitmesi isteniyor. Uçak türbülansa girince Allah'tan mağfiret dileyip yeniden Müslüman oluyor!
Şahin şu anda 33 buçuk yaşında, Müslüman, yalnız, bekâr ve çok çok da mutlu! Sürekli sarındığı, her şeyim, aşkım, eşim dediği dört tane karısı, pardon duvarı var. Şahin duvarlarıyla çok mutlu!
***
Gelelim sosyal iletimize: Sayın çok değerli, pek kıymetli Profesör Doktor Numan Kurtulmuş Bey'in "Sıkıntıların kaynağı evlenmeyip tek başına yaşayanlardır" sözüne!
Evvela sosyal iletimiz; bir profesöre akıl verecek kadar seviyesizleşmeyi içermemektedir deyip devam ediyorum.
Bırakın ekonomik sorunları bir kenara. En azından burada kendim için konuşayım biraz. Başta benim birkaç yıldan beri ekonomik sorunum olmadığını söylemek istiyorum. Sorun ekonomik olmaktan çıktı. Çünkü değerlerimizi, maneviyatımızı, saygımız ve sevgimizi yitirmeye başlayacak düzeyde örselendik. Sadakatin çetin darbeler aldığı, güvenin neredeyse sıfırlandığı ülkemizde artık insan ilişkileri kaygıyı, korkuyu, itimatsızlığı doğrurur duruma geldi. Kiminle, nasıl evlenelim diyenlerin sayısı zirve yapar oldu. Kiminle ne kadar evli kalacağım telaşı bünyeler ve benlikleri büsbütün sarıverdi...
Sayın Profesör Doktor Numan Kurtulmuş Bey'in toplumumuzun ananeleri, değerlerindeki kopukluğa, denejere olan yapısına işaret edemeyecek seviyede olduğunu söyleyebilir miyiz? Asla! Kendileri de çok iyi biliyor ki "bekâr yaşama sevdası" diye bir şey yok! Kimsenin kimseye güveninin kalmadığını söyleyemedikleri için bilinçli bir atakla böylesi üzücü açıklamalarda bulunduklarını düşünüyorum...işin siyasi ayağından da bahsedilebilir.
.
.
.
Nazan "Hayat Üniversitesi'nde "Yalnız Yaşamanın Sırları" üzerine yüksek lisansını yaptıktan sonra 37. yâşını bekârlığın sultanıyla kutladı!
Sercan tekrar yurt dışına çıktı, annesinin mezarından bir avuç toprağı cam kavanoza koyup yatağının hemen yanında bulundurdu. Bir ara ateist oldu, döndü Müslüman oldu...aradan iki yıl geçti. Şu anda 38. bekârlık yaşını Kanada'da kutluyor. Dört duvarı var(eşi), dört yavrusu(!) gül gibi geçinip gidiyorlar!
Şahin hâlâ İngilizce öğreniyor: can spiik, ken spook falan! Aradan iki yıl daha geçti. Şu ânda 33. bekârlık yaşını Can Speak'le(ken spiikle) kutluyor!
Bu ülkede tek sorun yaşı çoktaaan kemale erdiği hâlde evlenmeyenler ise evlenip altı ay, bir iki üç...yıl sonra boşananlar hangi sorunu oluşturuyor acaba? "Tek" sorunla kapattık ya meseleyi, o yüzden soruyorum!?
Engin Yeşilyurt
15 Ağustos 2020
___
Not: Aylarca "Evde kal, evine sığarsın" demediniz mi? Ne yani, yaşımız 30'u aştı diye kusur mu ettik? Tamam, biraz fazla kaldık evde, kabul ediyorum!
Stay at home!
Yok yok, olmadı!
Home stay at
Stey et hom
Hayır hayır ham!
Et dı Hamdi stoy!
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.