Aslında 19 Haziran...
Neler oldu
1 – Öncelikle hiç kuşkusuz berbat bir organizasyondu.
- Yer seçimi felaketti. Biz gözümüzü statlara dikmiş, büyük düşünürken; maalesef dağın başındaki bu tesis vizyonsuz bir tercihti.
- Ülkücüler teyakkuzdayken onları 2.000 kişilik bir salona mahkûm etmek rezaletti. En azından aynı tesisteki kapalı spor salonu tercih edilebilirdi. O salonu dolduran, yüzlerce kilometre uzaktan gelen binlerce kişinin kurultayı ekrandan izlemesi doğru olmamıştır.
- İnsanları kilometrelerce yürütmek düşüncesizlikti. Sürekli çalışan 5 tane servis aracı konulabilirdi. D)Kongrenin öznesi delege olduğu halde, delegeyi 5 saat kuyrukta, o sıcakta havasız salonda tutmak beceriksizlikti. Tamam, kabul normalde noter onayı olmadan delegeyi hazirun cetvelini imzalatarak salona alabileceğiniz halde, sürekli yatılan çamurlardan korkup işimizi sağlama alalım demeniz ve noter uygulaması yapmanız mantıklıydı. Ancak isimleri alfabetik ayırıp 5 kapıdan 5 noter marifetiyle bu işlemi yapamaz mıydınız? Şahsi gözlemim asgari 10 delegenin salonu imza vermeden, giriş yapmadan terk ettiği yönünde. Kurultay fiyaskoyla neticelenmemiş, delegeler sabırla 5 saat beklemişlerse bu onların ülkücü olmalarındandır.
2 – Bu kongrede aslan payı ne çağrı heyetinin, ne adayların, ne de ekiplerinindir. Bu işin şeref madalyası ülkücülerin göğsüne takılmalıdır. Yüzlerce kilometre ötelerden gelip, dağın başındaki bir tesise gidebilmek için güneşin altında kilometrelerce yol yürümek zorunda kalan ülkücüler… Topuklu ayakkabıyla yürüyen kadınlar, hatta ayakkabısını çıkarıp yalın ayak yürüyenler, yaşlı teyzeler, bastonuyla ısrarla yoluna devam eden amcalar… Hesapsız, beklentisiz sadece davasına sahip çıkma güdüsüyle bu çileye katlanan ülkücüler… Allah sizlerden razı olsun. Sizin bu inancınız, kararlılığınız, azminiz sayesinde bu haklı mücadele buralara geldi. Bir gün geri adım atmadan, bir gün yılmadan 6,5 aydır mücadele ettiğiniz için haklarımızı teker teker alabiliyoruz. Bu hareketin tarihi sizi altın harflerle yazacaktır.
3 – Divan başkanlığı seçiminde küçük çaplı bir kriz yaşandı. Meral Akşener adına Müsavat Dervişoğlu, diğer adaylar adına Hasan Hüseyin Türkoğlu divan başkanı adayı gösterildi. Saatlerdir yorgun düşmüş delegenin baskısıyla, listeler Müsavat Dervişoğlu başkanlığında birleştirildi.
Burada olaya hangi taraftan baktığınıza göre değerlendirme değişir. Diğer muhalif adaylar divan başkanı adaylarını çekerek fedakarlıkta bulunmuş gibi görünebilir, buna karşılık Meral Akşener divandaki iki üyesinden vaz geçerek fedakarlık yapmış görünebilir. Sonuçta Müsavat Dervişoğlu'nu teklif eden delege sayısı 456 Hasan Hüseyin Türkoğlu'nu teklif eden delege sayısı 170 iken seçimin muhtemel sonucunu kestirmek güç değil. Tahminim Meral Akşener'in desteklediği Müsavat Dervişolu 500 civarında bir oy alırken, diğer Genel Başkan adaylarının desteklediği Hasan Hüseyin Türkoğlu 200 civarında bir oy alırdı.
Sonrasında Hasan Hüseyin Türkoğlu Sinan Oğan'ın adayıdır, işin içinde biz yoktuk şeklinde açıklama yapan adaylar olmuş sanırım. Eğer öyleyse o adayın veya adayların bu yarıştaki durumu çok vahimdir. Çünkü bu iki aday için verilen önergelere imza atmayan çok az delege kalmıştır. Örneğin Koray Aydın taraftarları Müsavat Dervişoğlu'na imza vermeyeceğine göre, Hasan Hüseyin Türkoğlu'na da vermedilerse tahminim aday olmak için gerekli imzayı bulamayacaktır. Veya bizim aklımızla alay edilmemelidir.
Kişisel kanaatim, demokrasinin işlemesi gerektiği yönündeydi. Çift, hatta daha fazla listeli seçimlere alışmalıyız. Hepimiz antidemokratik uygulamalardan şikayetçiyken, şimdi seçimden korkmak bize yakışmaz. Bu kurultaya mahsus olmak üzere aşırı yorgunluk sebebiyle yapılan tek liste talebi haklı görülebilir. Yoksa hayat çiçek, böcek değil. Yarışmaktan, rekabetten çekinmeyin, sonrasında olgunlukla karşılayabilmeye odaklanın. Bu adaylar birbiriyle yarışacak, önemli olan o yarışın sonuçlarını herkesin kabullenip, birlik tavrını o gün sergileyebilmesidir. Parti içi demokrasi bu değil mi zaten? Adil şartlar altında bir rekabet, dürüst bir seçim, sonrasında o salondan hep birlikte omuz omuza çıkıp, hedefe birlikte yürüyebilmektir aslolan. Yoksa sürekli layla lala la la diye şarkı söyleyerek el ele dolaşacak halleri yok.
4 – Kongrenin gündemine gelirsek;
Öyleyse haydi 10 Temmuz'da büyük buluşmaya…
3 – Divan başkanlığı seçiminde küçük çaplı bir kriz yaşandı. Meral Akşener adına Müsavat Dervişoğlu, diğer adaylar adına Hasan Hüseyin Türkoğlu divan başkanı adayı gösterildi. Saatlerdir yorgun düşmüş delegenin baskısıyla, listeler Müsavat Dervişoğlu başkanlığında birleştirildi.
Burada olaya hangi taraftan baktığınıza göre değerlendirme değişir. Diğer muhalif adaylar divan başkanı adaylarını çekerek fedakarlıkta bulunmuş gibi görünebilir, buna karşılık Meral Akşener divandaki iki üyesinden vaz geçerek fedakarlık yapmış görünebilir. Sonuçta Müsavat Dervişoğlu'nu teklif eden delege sayısı 456 Hasan Hüseyin Türkoğlu'nu teklif eden delege sayısı 170 iken seçimin muhtemel sonucunu kestirmek güç değil. Tahminim Meral Akşener'in desteklediği Müsavat Dervişolu 500 civarında bir oy alırken, diğer Genel Başkan adaylarının desteklediği Hasan Hüseyin Türkoğlu 200 civarında bir oy alırdı.
Sonrasında Hasan Hüseyin Türkoğlu Sinan Oğan'ın adayıdır, işin içinde biz yoktuk şeklinde açıklama yapan adaylar olmuş sanırım. Eğer öyleyse o adayın veya adayların bu yarıştaki durumu çok vahimdir. Çünkü bu iki aday için verilen önergelere imza atmayan çok az delege kalmıştır. Örneğin Koray Aydın taraftarları Müsavat Dervişoğlu'na imza vermeyeceğine göre, Hasan Hüseyin Türkoğlu'na da vermedilerse tahminim aday olmak için gerekli imzayı bulamayacaktır. Veya bizim aklımızla alay edilmemelidir.
Kişisel kanaatim, demokrasinin işlemesi gerektiği yönündeydi. Çift, hatta daha fazla listeli seçimlere alışmalıyız. Hepimiz antidemokratik uygulamalardan şikayetçiyken, şimdi seçimden korkmak bize yakışmaz. Bu kurultaya mahsus olmak üzere aşırı yorgunluk sebebiyle yapılan tek liste talebi haklı görülebilir. Yoksa hayat çiçek, böcek değil. Yarışmaktan, rekabetten çekinmeyin, sonrasında olgunlukla karşılayabilmeye odaklanın. Bu adaylar birbiriyle yarışacak, önemli olan o yarışın sonuçlarını herkesin kabullenip, birlik tavrını o gün sergileyebilmesidir. Parti içi demokrasi bu değil mi zaten? Adil şartlar altında bir rekabet, dürüst bir seçim, sonrasında o salondan hep birlikte omuz omuza çıkıp, hedefe birlikte yürüyebilmektir aslolan. Yoksa sürekli layla lala la la diye şarkı söyleyerek el ele dolaşacak halleri yok.
4 – Kongrenin gündemine gelirsek;
- Hiç kuşkusuz kongrede en çok alkışı alan, bütün salonun ayakta ve çok sayıda kişinin gözyaşları içinde kabul ettiği madde, Rahmetli Ali Güngör'ün haksız ihracını iptal eden önergeydi. Muhteşem bir manzaraydı. Açık ve net söylüyorum. Bu kongre hiçbir işe yaramayacak olsa ve sırf bunun için toplansaydı bile, ben bütün ağır şartlara rağmen yine orda olmaktan gurur duyardım.
- Önergeler verildi, tüzükte pek çok madde değiştirildi. Bu değişiklikler bana göre mükemmel bir hukuki çalışmanın ürünüydü. İhraçlar engellendi, kapatmaların, üyelik silmelerin önüne geçildi. Tamamı gerekli düzenlemelerdi. Açıkça söylemek gerekirse bazı adayların bizim haberimiz yoktu açıklamalarını komik bulduğumu ifade etmek isterim. Bu toplantının ne için olacağını düşünmüştünüz? 10 Temmuza kadar yapılacak ihraçların hatta 8 Temmuz Cuma günü saat 17'de yapılacak ihraçların önüne nasıl geçmeyi planlıyordunuz? Tedbirli disipline sevk işlemlerine yönelik bir öngörünüz var mıydı? Kısacası ben mükemmel bir çerçeve çizildiği, hazırlığı yapan ekibin dört dörtlük bir çalışma yaptığı kanaatindeyim. Bunlardan bir tanesi sanırım bir karşı oyla kabul edildi, diğerleri oy birliği ile. Dolayısıyla demokrasi işledi ve delegenin isteği doğrultusunda işlem yapıldı.
- Açıkça ifade etmem gerekirse Meral Akşener dışındaki diğer Genel Başkan adaylarının 19 Haziran kurultayı öncesi, 10 Temmuzdaki kurultaya katılacağız açıklamasını çok garipsediğimi ifade etmeliyim. Ortada alınmış bir kurultay kararı yok. Verilmiş bir ilan yok. Yapılmış bir davet yok. Genel Başkanın sözü senettir diyenler olursa bir sonraki yazımda bu konunun detaylarına girmek isterim elbette. Sonuçta o kurultay bir kongre tarihi belirlemeden kapansaydı 6,5 aylık mücadele, bunca emek boşa giderdi. Bunu görememek mi yoksa farklı niyetler taşımak mı olarak değerlendirmeli bilemiyorum. Dolayısıyla netice itibariyle, üst kurul delegelerimiz, büyük kurultayımız, partiyle ilgili son ve en üst karar merciimiz bir karar almıştır. Bana göre mükemmel bir tercihle Genel Merkezin sözde kongre yapacağı gün saat ve yeri karar altına almıştır. Ne ayrılıkçı bir tavır izlenmiş, ne de iş şansa, iki dudak arasına bırakılmıştır.
Öyleyse haydi 10 Temmuz'da büyük buluşmaya…
Yayınımıza abone olun
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.