BİR İSTİFA VE AKLIMIZA GELENLER
Süleyman Soylu'nun istifası üzerine...
Ne oldu. Şimdi bizler Süleyman Soylu'nun Erdoğan'ın hiç fikrini almadan mı istifa ettiğini düşüneceğiz.
Sizleri bilemem ama ben algılarla bir sürecin devam ettirildiğini düşünüyorum. Bu istifa ve istifayı kabul etmeme sürecini; "Sokağa çıkma yasağı" kararının olumsuz yansımalarından hükumeti kurtarma çabası ile birlikte, önce mağduriyet, sonra da bu mağduriyetten kahramanlık çıkarma çabasını seziyorum. Kısıklı Meydanında Süleyman Soylu için referans olsun diye bir kahramanlık hikayesi daha yazılmış oldu.
Kurgulu bir istifa süreci ile vebal altına girilen olağanüstü hal ilanından kaynaklanan krizi yönetememe hatasını zihinlerden silmek ve gündemi bir başka krizĺe değiştirmek için algı mühendisliği sergilenmiş oldu.
Artık marketlere hücumla heba edilen karantina kazanımlarının 15 gün sonraki yansımalarını tartışmayacağız. Süleyman Soylu ne yapmak istedi, Erdoğan ne düşündü, AKP nereye gidiyor, Devlet Bahçeli niye böyle dedi gibi konular gündemimizi işgal edecektir.
Diğer bir husus; Süleyman Soylu şayet Erdoğan'ın fikrini almadan istifayı düşünmüşse bunun anlamı; önümüzdeki günlerde siyasi arena hareketlenip, kartlar yeniden karılacak demektir ama böyle bir şey yok elbete.
Erdoğan'ın birinci derecede yakınında olan, hele ki bu iç işleri bakanı birisi ise; O'nun fikrini almadan istifayı düşünebileceğine kesinlikle ve kesinlikle inanmıyorum. Çünkü aynı insanın istifa etmelerini istediği insanları nasıl istifaya zorladığını da çok iyi biliyoruz. Yani demem o ki; gerekçe ne olursa olsun, tüm istifaların gerisinde Erdoğan'ın iradesi vardır.
Bir ihtimal daha var ki;
Devlet Bahçeli hiç bir zaman Türk milletine lider olmayı düşünmemiş, Türk milliyetçisi birisinin de lider olmasını istememiştir. Şimdi de Erdoğan ile birlikte Süleyman Soylu'yu geleceğin lideri olarak hazırlıyor olabilirler mi.
Geçen hafta MHP'deki eski ülkü ocakları başkanlarının ihraç edilmesindeki amacı daha iyi anlıyoruz ki; olur da Süleyman Soylu MHP'nin açık tutulan kapısından girecek olursa bu adamlar aksilik çıkarmasınlar diye. Pekala olabilir.
Aynen siyasal İslamcıların muktedir olabilmeleri için fetö'nün; Ergenekon ve Balyoz kumpasları ile direnç gösterecek olan Türk milliyetçisi, ulusalcı; kısaca cumhuriyet değer ve kazanımlarına bağlı her asker, akademisyen, hekim, hakim, savcı, iş adamı, esnaf veya vatandaşların tasfiye edilmeleri, hatta hapislere atılımları sürecinde olduğu gibi. Direnç gösterecekler tasfiye olmalı...
S.Soylu istifa etti diye ağlaşan biatcı "Ülkücümsü"lerin feryadı figanlarından ve akabinde Devlet Bahçeli'nın 15 Temmuz refleksini gösterir gibi Erdoğan'dan önce "Süleyman Soylu istifa etmemeli" mesajını atmasından anladığımız budur.
Sonuç itibarıyla, cumhur ittifakının devlet üzerinde oluşturduğu vesayetin Erdoğan-Bahçeli sonrasında devamı için Süleyman Soylu el birliği ile o günlerin liderliğine hazırlıyorlar.
Belli duruşu olan nitelikli Türk milliyetçilerinin tasfiyeleri devam ediyor
Balgat mukimi ve avenesi düşündüler ki; adeta devletle bütünleşmiş, tek adam iradeli AKP'ye sırtlarını dayayarak; MHP delegelerinin tümü kongre isteseler bile kendilerinin istememesi durumunda gerçekleşmesi mümkün değil.
Bu ihtimali sağlama aldıktan sonra ikinci bir ihtimale karşı önlem alınıyor. MHP'de genel başkan adayı ve onun etrafında organize olma ihtimali ve potansiyeli olan herkes isim isim belirlenerek teknik ve hukuki olarak MHP kurumsal kimliği üzerinde hiç bir şekilde iradelerinin söz konusu olmaması için tasfiye süreci yürütülüyor. Bu niyet öyle belirgin ki; MHP'de kaydı olmayan ama Türk milliyetçisi önemli bir ismi bile ihraç edebiliyorlar.
Türk milliyetçilerinin devlete hakim olup, yönetme konumuna gelememesi için aşağı yukarı tüm ihtimaller denendi. En dağınık haldeyken bile hepimizin tek kurumsal irade altında birleşmemiz durumunda %30 oy potansiyeline sahip olan, ne yazık ki oraya buraya savrulmuş, yetişmiş nitelikli insan gücüne sahip Türk milliyetçileri özellikle bugünlerde kendisini sorgulama sürecine girmiştir.
Bu sorgulamadan ne çıkar; mevcut statünün devamı halinde hiç bir sonuç çıkmaz. Yani hala "Aslında devlete hakim irade biziz, Devlet Bahçeli her şeye hakim, Erdoğan O'nun aklına göre hareket ediyor" şeklindeki uhrevi bir güç yüklemesi ile oyalanmak olsa olsa avunmaktır.
Öyle bir şey olsaydı o şaibeli meşhur Manisalı ağlak adamın yerinde o değil de bir Türk milliyetçisi olurdu. Yani Türk milliyetçisi bir isim cumhurbaşkanı baş danışmanı veya yardımcısı veya bakanı olsaydı; kendisine yüksek sırlar ve sihirli güçler nezdinde bilinmezlikler atfedilen Devlet Bahçeli argümanının büyüsü mü bozulurdu.
Ben MHP'de kayıtlı falan değilim diye Türk milliyetçiliğine inanmış ve adanmışlığım bitmiş değil. Türk milliyetçileri olarak içinden geçmekte olduğumuz süreç; güneşin altında kavrularak değil bir gölgeye çekilerek çaresizliğimize çare aramaktır.
MHP'yi sadece bir parti olarak görenler hiç bir zaman beni veya benim gibi düşünenleri anlayamayacaklardır. Bizler her ne kadar itilerek, kakılarak oraya buraya savrulmuş olsak bile; adamlığımızın mayasında MHP kurumsal kimliğine aidiyetimizin sağlamış olduğu büyük kazanımlar var. Bunu bize rahmetli Başbuğ öğretisi kazandırmıştır. Belki de ondandır; belli bir yetişmişlik ve yaşın üzerindeki Türk milliyetçileri gönüllü olarak sürgündeyiz.
Ben "Kızıl elma"mı "Üç hilal"e sarıp, sırt çantamda saklayarak bir çınarın gölgesinde dinleniyorum. Yılmak yok, yolculuğa devam.
Açım diyen anaya ''Geber'' diyen müdür
Aile ve sosyal işlerden sorumlu il müdür yardımcısı kendi görev alanını doğrudan ilgilendiren "Açım; dışarıya çıkmayayım da ne yapayım" diyen bir anaya cevabı "Geber" olmuş.
Bu adam üstelik de sosyal medyada herkes tarafından okunacağını bildiği halde; hangi cür'etle böyle aşağılık bir karşılığı vermiştir.
Çünkü bu insanları o makamlara taşıyanların nitelikleri de benzer insanlar. Tayın ve atama için ana kriter efendisine bağlı "Biatcı köle" olmak. O nedenledir ki; ağızlarından çıkan sözlerin bedelini ödemek veya hesabını vermek gibi bir endişeleri yoktur. Çünkü bütün hesabı kitabı yapan efendisidir. Biatcı, kayrılan bir başka köle milletin anasına sövmüştü, sonuç; önüne konan yalın miktarı artırıldı.
Şunu da biliyorlar ki; bu biatcı köleler telafisi mümkün olmayan bir hata işlemiş olsalar bile; bir başka kazığa çok kolay bağlanıp yine bir şekilde ödüllendiriliyorlar. Bunlar saygın iş adamları, hatta büyük elçi bile olabilirler.
Burada esas olan; yukarıdan gelen emirleri herhangi bir inisiyatif ortaya koymadan biatcı köle refleksi ile gereğini yapmaktır.
Ödediğim vergilerden zerre miskal senin kursağından geçmişse şayet; .....
Ulan yavşak, bedduayı karakterime yakıştıramadığım için devamını getiremedim ama nasıl olsa Allah her şeye şahit, bildiği gibi yapsın.
Bir milletvekilinin nezaketi ve zarafeti
Bugün bir konuda kendisine danışmak ve görüşünü almak üzere daha önceden tanışmadığımız bir vekilimize, başkasından aldığım telefon numarası ile ulaştım. İsmimi verdiğimde gıyaben tanıdığını söyledi.
Karşılıklı hal hatır sorduktan sonra konuya girdim. Sorumu sordum, yorumlarını detaylıca aldım. Tam kendisine teşekkür etmek üzereyken; "Bugün annemi kaybettim" der demez, büyük bir mahcubiyetle özür dileyip, bilahare teşekkür ederek konuşmanızı bitirdik.
Oysa bilmediği bir numaradan aramam nedeniyle cevep vermeye bilirdi veya söze girmeden acısını ifade ederek bir başka uygun zamanda görüşebileceğimizi ifade edebilirdi, ben de makul karşılardım. Geçiştirerek bunu yapmadı; son derece nezaketli ifadelerle beni tatmin edecek yorumlarını yapıp, cevabını verdikten sonra ancak acısını dile getirdi.
Saygınlığını yitirmiş "Milletvekilliği"nin zihinlerdeki algısını ne derece değiştirir bilemem ama bu bayan vekilin takdire şayan davranışını önemli buldum, sizlerle paylaşmak istedim.
Ceza infaz yasasında arkadan dolanarak gerçeği gözden kaçırmak
Şimdi haberleri izledim. Aynen spikerden dinlediğim cümlede geçen ifâde "Ceza infaz yasası adalet komisyonundan geçti. Kadına şiddet ve uyuşturucu suçları kapsam dışı tutuldu"
Ancak ne var ki; adalet koalisyonundan geçen yasa tasarısının metninde Kadına şiddet ve uyuşturucudan tutuklu olanlar coronavirüs tedbirlerine bağlı olarak ceza infaz yasasından bakın nasıl yararlandırmışlar.
"Türk Ceza Kanunda yer verilen devletin güvenliğine karşı işlenen suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı işlenen suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlar hariç olmak üzere, toplam hapis cezası 10 yıldan az olanlar 1 ayını, 10 yıl ve daha fazla olanlar ise 3 ayını kapalı ceza infaz kurumumdan geçirmiş olan iyi halli hükümlülerden ilgili mevzuat uyarınca açık ceza infaz kurumlarına ayrılmalarına, 1 yıl veya daha az süre kalanlar, talepleri halinde açık ceza infaz kurumlarına gönderilebilecek"
Bu ifadeye göre "Kadına şiddet ve uyuşturucu suçları"nın kapsam dışında tutulduklarını anlamamızı sağlayacak cümle bu metnin neresinde geçiyor Allah aşkına.
Değerli dostlar,
Olup biten şu. Milletin doğrudan tepkisini çekeceği düşünülen ama cumhur ittifakının yapmak istediği yasa düzenlemelerinde tasarıyı uzun metinlere boğup, murad edileni metnin orasına burasına gizleyerek yasaları çıkarmak onların geleneği haline geldi. Rahşan affında da benzer şeyler olmuştu. Af edilmeleri mümkün olmayacak insanlar dışarı çıkıp da peş peşe cinayetler işlenince millet o zaman ne olup bittiğinin farkına varmıştı.
Ne tesadüf değil mi; "Rahşan affı"nın hazırlanmasında da yine Devlet Bahçeli inisiyatifi söz konusuydu.
Rahmetli Başbuğ'u rahmet ve şükranla anıyoruz
Başbuğum sana bir müjdem var. Her ne kadar senden sonra her birimiz dört bir tarafa savrulmuş olsak da; önderi olup uğruna kavgalar verdiğin, işkenceler gördüğün "Türk milliyetçiliği Hareketi"ni ayakları altına alanların ayaklarını kırıp, oyunlarını bozduk.
Otağımız dağılsa da; inanmış ve adanmışlığımız ile mücadelemize aralıksız devam ediyoruz. Bıkmış, usanmış değiliz. Otağımızı yeniden kuracağız. Şunun şurasında ne kaldı ki; iki adım ötesi...
Velhasıl kelam Başbuğum; haberin olsun evlatların direniyor, kazanmaya ramak kaldı.
Ruhun şad, mekanın cennet olsun.
Her hafta temsili cuma namazı kılmak...?
Temsili cuma namazı; siyasal İslamcılığın bizatihi bir devlet kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından tescil edilmesidir.
Dinimize göre kılınan namaz sadece kılanı ilgilendir. Her türlü vebali yine Müslümanım diyen her kulun bizatihi kendisini ilgilendirir.
Dolayısıyla,
Şayet beni temsilen cuma namazı kılmış iseniz; zerre miskal beni bağlamaz. "Temsili cuma namazı" direğe Türk bayrağı çekmek değildir.
Tarımı öldürseler de gene umudumuz o dur
Memleketimden biliyorum. Hayvancılık ve tarımla uğraşan bir çok hemşehrim buğday tarlalarındaki son ürünlerini toplayıp, havanlarını da satarak kamyonlar aldılar. Sonra İstanbul'a gelip nakliyatçılık için gümrüklere kayıtlarını yaptırdılar.
O kamyonlar ile bizatihi kendilerinin daha önce köylerinde yetiştirdikleri, şimdi de başkaları tarafından yurt dışından ithal edilen hayvanları, buğday başta olmak üzere her türlü tahılı ve ucuza geliyor diye Çin'den ithal edilen çer çöpün nakliyesini yapıyorlar.
Eğer tarım ülkesi olan ülkemizde tarımı cazip kılıp, tarımda sanayileşmeyi amaç haline getirmiş olsaydık belki de bu insanlar İstanbul'a göç etmeyi düşünmeyecekler, tarım ile iştigale devam edeceklerdi.
Coronavirus tahribatının ekonomimize yansımasını daha hafif atlatabilirdik. Bu insanlığın ortak sorunu Coronavirus'ün doğrudan ve geniş çaplı etkileyeceği alan gıda sektörünün olacağı aşikar. Özellikle Rusya "Ürettiğim buğday ancak bana yetiyor, satamam" derse...Neyse biz gene de ağzımızı hayra açalım.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.