ENDONEZYA'NIN WUHAN KENTİNDE

27 Aralık 2019

Tam da 2020'nin başlangıç günleri, ramak kalmış, yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik derken patlak verdi. Hortum gibi yarıldı ortadan, fışşş etti!


2020'ye girdik giriyoruz, kutlamalar, pastalar, mum ışıkları, havai fişekler, klaksonların yoğun sesleriyle şehirleri inletmemize, 10'dan, 5'ten, 3'ten geriye saymamıza saatler kala Kuzey Kore'nin(!) Wuhan şehrindeki bir hastaneye pnömoni tanısıyla üç hasta yatırıldı!

O ara Çanka Çunka yönetiminin Ulaştırma Bakanı yılbaşına santim kala konuştu:

Bize ne abi Endonezya'nın(!) Wuhan kentindeki virüsten!?

Geldi çattı yılbaşı. Eveeet!
Yasak masak koyamayız!
Yatan yatar, kalkan kalkar, eğlenen eğlenir, ne yani suç mu?

Biz "Çöl Çunka"dan kopuş plânımıza devam edelim. "Çöle Elveda Ağaca Merhaba" deyip yeni çöller, yeni toz duman alanları keşfetmeyi bırakalım. Bu hizmet ki, firesiz 50 yıl yeter Çanka Çunka yönetimine tabi halkımıza, şükürler olsun!

Yurttaşımız kutlamasını yapsın, pastasını kessin, evlenen evlensin, boşanan boşansın! Olur da muhalif gazetelerde aleyhimize işleyen algı operasyonları büyürse inancımız yolunda abdestimizle ilerlerken ayağımıza çelme takmaya kalkan olursa "Çöl Çunka'ya Elveda" projemize azıcık ara verir, algıyı çürütür, temcit pilavımızı tekrar ısıtırız.

Yurttaşım çıksın oynasın, gencimiz, çocuğumuz durmasın, gecenin aydınlığına koşsun. Büyük anneler, babalar; halalar, teyzeler, amcalar falan gerekirse onlar da çıksın sokağa, atlasın zıplasın, gülsün eğlensinler. Biz "Çöl Çunka'ya Elveda" projemize devam edelim. Şükürler olsun ki, yerin göğün sahibi bizlerin şükürlerinden haberdardır!

....

49 yaşında bir kadın; Yeni Zelanda'nın(!) Wuhan şehrindeki hayvan pazarında balık satıyor! Elini uzatıp alttan alttan sokuyor, parmaklarını sırasıyla bir balığın ağzına sokuyor, balıkları parmağında sallayıp şap diye tezgâhın kaygan yüzeyine çarpıyor. Etraftakilerin balık alma isteği yoksa da bu kadını görünce almak istiyorlar. Şaşkın bakışların arasından ok gibi fırlayan 47 yaşlarındaki bir adamsa merakla soruyor: Ben de yapabilir miyim?

49 yaşındaki kadın "olmaz" diyor. 47 yaşındaki adam ısrar edince göster serçe parmağını diyor. Adam, neden baş veya işaret parmağımı değil de serçe parmağımı göstermemi istiyorsun demeden gösteriyor serçe parmağını.
Kadın sinirli gözleri, yüz ifadesiyle "olamaz, bu mümkün değil" deyince adam bağırmaya başlıyor: ne demek şimdi bu, söyler misin, ne demeeek?
Dinlemiyor kadını, alıyor eline balığı, inat değil mi, illa az önce yapılanın tersini yapacak. Sol eliyle balığın kafasını ezip ağzını açmayı deniyor, açılıyor; ama adamın işaret parmağı balığın ağzına sığmıyor. Etraftakiler azıcık ısır, diş geçir, genişlesin balığın ağzı dedikleri o ân kadın çıldırıyor. Adamın umurunda değil, etraftakilerin dediğini yapıyor. Diş geçirip bir parça et koparıyor balığın ağzından ve sokuyor parmağını, elinde çember gibi çevirip duruyor balığı.

Kadının balık tezgâhı önünde toplanan kalabalığa arkalardan hızlıca gelip karışan bir başka grup "ne yapıyorsun biillader, ayıp değil mi, zorbalıktır bu, bak döveriz seni, çekil git burdan" derken grubun solunda at hırsızı gibi duran, fosur fosur sigara içen 67 yaşındaki yaşlı bir adam:

_ Durun durun, adam haklı! Müşteri değil miyiz? diyor. Bakmadan denemeden niçin satın alalım? Devir eski devir değil artık.

Soldan sağa yönelir, grubu ikiye bölüp yanaşır tezgâhın önüne. Çekil oradan, der 47 yaşındaki adama kadın. 47 yaşındaki adam geri çekilir çekilmez bu sefer 67 yaşındaki adam başka bir balığı önce ısırır, balığın gözünü çıkarır, kocaman başparmağını ağzına sokar, çevirir durur.

Kadın ekmek teknesine tacavüz gerekçesiyle polisi arar, adamlar kaçmaya çalışır. Kaçarken arkadaş olurlar. Polis adamları arar, üç beş sokak ötede enselenirler. Norveç'in(!) Wuhan kentinde mahkemeye çıkarılır; iş yerine, haneye tecavüzden tutuklanır kodese tıkılırlar. Bir hafta geçmeden önce öksürük, yüksek ateş baş ağrısı ve göğüs daralması şikayetiyle hastaneye kaldırılırlar. Durumları vahimdir, daha önce böylesi bir rahatsızlık dünyanın hiçbir bölgesinde görülmediği için ön tanı olarak bilinmezlik virüsü derler adına, hayır hayır, Koronavirüs derler!

Ya kadın?
Kadın da bir hafta sonra göğüs ağrısı, nefeste daralma, şiddetli ateş, öksürük belirtileriyle hastaneye gider. Hemen tedaviye alınır, görürler ki kadında da aynı rahatsızlık. Adı Koronavirüsmüş!

Ya orada toplanan iki ayrı gruptan oluşan kalabalık? Şimdilik bilgimiz yok, büyük olasılıkla hastalıkla cebelleşiyorlardır.
....

MAHKEME GÜNÜ

Anlat bakalım, seni dinliyoruz, dedi yargıç.

67 yaşındaki adam başladı anlatmaya:

İnsan evladı muhakemesi olan bir varlıktır ve bu yüzden insanı hayvanlardan ayıran imtiyaz, muhakemenin paydasında toplanmaktadır. İnsan düşünür, muhakeme eder, evreni, dünyayı sorgular; düşündüklerini psikolojik, sosyolojik ve felsefik özle harmanlar sayın yargıç.

Felsefe asırlar önce vardı, belki hiçbir meslek yoktu, fakat felsefe vardı, filozoflar vardı. "Düşünüyor, o hâlde varım" diyorlardı; lakin hayvanların söyleyemediği şeyin adıydı "düşünüyorum, o hâlde varım" demek.

Düşünen insan, asırlar evvel doğruyu arayıp bulmanın taze heyecanını taşırken masif varlığının sırlarını keşfetmeye çıkıyordu. Akıl; ruh ve huzurun safdil birleşimini geliştirip yaşamın sadeliği için çırpınırken düşünen insan icat ettiklerinden aldığı içtimai, iktisadi güç yüzünden saydamlığını yitirmeye başladı. Ürettikçe bozmayı, kendi sınırlarının dışına taşmayı, hak etmediklerini elde etmeyi yeğledi. Savaşlar, kavgalar, korkular, hezeyan ve yıkımları kendi elleriyle oluşturdu. İnsan biraz da somut yıkımların biriktirdiği enkazda, daha çok baskılayıp yönetme gayesinin verdiği global hücumla kendi kendisinin tanrısını yarattı. Yaratılan yıkımın vadedebileceği gerçeklik yine yıkım üzerinden orantısız ağırlığın, tepkimenin çeperini var etti. Bir nevi neticenin salt kazanmakla yoğrulduğu raddede doğumu gerçekleşen etkin güç, her türlü zayıflığa karşı adaletsiz, insanımsı bir tanrı veya tanrıça yarattı. Fazlasıyla tahayyüle hizmet eden çağlar öncesinin tanrı veya tanrıçalarının objektif dönüşümü şeklinde yorumlayabileceğimiz bir tür kalıtsal devinim husule gelmiştir. Modernizasyonun şematik, dinamik revizyonu, insanın insana gösterdiği kuvvet doğrultusunda, öznellikten uzak, nesnelliğe yatkın tanrısal bir konumu nesnenin merkezine yerleştirmiştir. Koronavirüs'ü, biyonik düzene geçişi arzulanan zamanın laboratuvara teslim edilen yüzü olarak tanımlayabiliriz; belki sorgulayan insan beyninin semantik düzeyleri geride bırakırcasına makineleşme isteğinin bir karşılığıdır yaşadıklarımız!?
Nitekim düşünen insanın saflığı çiğneyip öteye geçişinin "o hâlde varım" çıkarımı klişeleştikçe bayat bir etkinin ilk insan tepkisi olarak kaldığının ayırdına varabiliriz.
O hâlde düşünüp biyonikleştikçe yekunü elde etmenin tüm yapay değişkenlerini harekete geçirdikçe hizaya getirebileceğimiz yeni bir yerküre inşa ediyoruz.

Dikkat ettiyseniz sayın yargıç; asırlar evvel düşünüp sadece var olduğuna kanaat getirenlerin düşünceleri okullarda okutuluyor hâlen; oysa insan denilen canlı var olduğundan emin olamadığı o günleri aşıp çok daha ileri düzeyde bir yerden hükmetmektedir dünyaya.

Sayın yargıç önce yerip sonra soruyor:

Bu anlattıkların son aylarda dünyanın en güçlü ülkelerinin liderleri tarafından birbirlerini, birbirlerinin ülkelerini lekelemek için dile getirilen komplo teorilerine ne kadar da benziyor. Oysa bilim laboratuvardan gelmediğini söylüyor Koronavirüsün. 
Ama;
İnsanın ilkçağlardan bugünlere uzanan değişimi hakkındaki yorumlarının altına imzamı atabilirim.

Madem bu kadar bilgiliydin, neden dokundun, daha doğrusu parmağını balığın ağzına neden soktun?

Yargılanan adam cevap veriyor:

_ Düşünen, o hâlde var olduğuna kanaat getiren kişiden daha ileri bir çağda olduğumuzu insanlığa kanıtlamak için.

Sayın yargıç daha fazla tahammül edemeyip :

_Yaz kızım, oğlum; sanığın biraz daha düşünüp düşündüklerini duvarlara kanıtlaması için kendisine 3-5 yılın yeterli olacağını düşünüp "o hâlde varım" dedi.

_Yaz kızım bugünün adını Korona koyduğumuzu cümle âlem duysun.

_Yazdım baba!

_Yaz kızım, aferin dediğimi de yaz.

_Yazdım baba!

_Aferin kızım!

_Bunu yazma, aynı şeyi iki kere yazmayalım!
Korona'yı bir kere yazmak yetti de arttı dünyaya be kızım!


Engin Yeşilyurt
13 Nisan 2020
×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

BİR İSTİFA VE AKLIMIZA GELENLER
DEVLET ve DEVLET YÖNETMEK

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin