KAĞITTAN EVLER

KAIT-EV

Biz çocukken iskambil kağıtlarından ev yapardık. Hangimizin evi daha çok katlı ve daha dayanıklı olacak diye merak ederdik. Çocuk aklımızla dayanıklı olması, yıkılmaması için stratejiler geliştirirdik. En alt katın sağlam olması gerekirdi üstteki katları taşıması için. Fazla kat çıktığında yıkılıyordu, kağıtları olması gerektiği gibi dizemezsen yıkılıyordu kağıttan evler.

Şimdi o saniyeler içinde yıkılan, ortadan ikiye ayrılan binaları gördükçe kalbim sıkışıyor, nefes alamıyorum.

Mühendislik terminolojisini bilmiyorum ama denklem çok basitti aslında. Halk diliyle; demiri çimentosu, kumu, tuğlası her santimetre kare için yeterince olursa; yapıldığı zemin uygunsa deprem kaç şiddetinde olursa olsun bir şey olmuyordu, sağlam kalan binalarda olduğu gibi. Olmazsa, olacak olanlar çok netti. O kağıttan evler gibi koca koca apartmanlar yerle bir oluyordu saniyeler içinde, içindekileri de yutarak.

Gecenin bir vakti, uykunun en derin olduğu saatler, daha ne olduğunu bile anlamadan birdenbire her yer karanlık! Sonra o korkunç bekleyiş!.. İçerde ve dışarıda kurtarılmayı bekleyenler!.. Göçük altında, karda, kışta, soğukta, aç bi-ilaç!

Çok, anlatamayacağım kadar çok üzgünüm herkes gibi. Ama çaresizlik üzüntüden daha yakıcı bir duygu.

Hangisiydi, 99 Düzce depremi miydi, Ankara da çok sallanmıştı. Yine sabaha karşıydı, önce çocuklarımızın aşağıya inmesini sağlamıştık; ki kendilerine yetemeyecek kadar küçük değillerdi, lise yıllarıydı. Sonra kendimiz inmiştik ve ben çocuklar bahçeye indikten sonra merdivenlerden inerken "Annem!" demiştim, ağlayarak. Evimiz koşup yetişeceğim kadar yakın değildi anneme. Belki o nedenle, belki de annelik içgüdüsüyle ilk anda aklıma çocuklarımın güvenliği gelmişti. Ama eminim ki o yaşlı bedenin aklından bütün çocukları aynı anda geçmişti.

Şimdi empati yapıyorum, o korkunç sarsıntıda bebekleri olan, küçük çocukları olan anne ve babalar onları kucaklayıp evden çıkayım derken göçük altında kaldılar belki. Belki yaşlı anne babasını çıkarayım derken, belki kedisini arkasında bırakmak istemediği için… Belkilerin sonu yok.

Eğer ki o başlarına yıkılan evleri yapılırken yeterli malzeme kullanılsaydı bugün hayatta olacak ve maddi hasarlar için hiç üzülmeyeceklerdi. Şu an oturduğum evin depreme dayanıklı olup olmadığını bilmiyorum. Ya da kaç şiddetindeki depreme dayanıklı?Bu binayı yapanların vicdanına kalmışız. Diyelim ki ölçüm yapıldı ve sağlam çıktı. O raporu yazanlara da güvenemem artık. Kağıttan evler gibi bir anda çöken binaları da birileri kontrol etmişti değil mi?

Başa dönersek, görüp yaşadığımız 99 depreminin üzerinden 24 yıl geçti. Neredeyse çeyrek asır. Bu süre içinde yapılan binalar, yollar, havaalanları neden olması gerektiği gibi yapılmadı? Havalimanının pisti neden çöktü, ana yollar neden Musa asasını vurmuş gibi ikiye ayrıldı?

O kağıttan evleri yapanlar bu veballe nasıl yaşayacaksınız?

Kime hesap sorulursa sorulsun, kim cezasını çekerse çeksin, kim günah keçisi olursa olsun; artık bir önemi yok. Gidenler gitti, ocaklar söndü bir kere daha.

Biz neler neler yaşadık da kimse zerre akıllanmadı ya!..

Van depreminden bir "Yunus" hikayesi kalmış aklımda.

Yunus 12-13 yaşlarında bir depremzedeydi. Saatler sonra göçük altından çıkarılmıştı. Kurtarma ekiplerine ilk sorusu:

"Saat kaç?" olmuştu. Gecenin 10'u olduğunu söyleyince çocuk aklından ne geçti, nereye gitmişti ise:

"Eyvah! Çok geç olmuş, ne olur babama söylemeyin." Demişti.

Enkazdan çıkarıldıktan birkaç gün sonra Yunus ölmüştü. Buraya kadar çok can yakıcı, ama asıl daha can yakıcı mı desem, düşündürücü mü desem bilemedim, aylar sonra depremin simgesi olan Yunus'un o anki fotoğrafı dönemim başbakanına gülümseyerek hediye edilmiş, o da gülümseyerek kabul etmişti. Yunus öldüğüyle kaldı.

99 Depreminin üzerinde çeyrek asır, Van depreminin üzerinden on yıldan fazla, daha dün yaşadığımız İzmir depreminin üzerinden 2 yıl geçti. Bir şey değişti mi? Hayır!

Bilim insanlarına kulak vermeyen vicdansızlar olduğu sürece biz "Batı Cephesi'nde Yeni Bir Şey Yok." filmini izlemeye devam edeceğiz. 

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

Kader mi? Sınav mı?
BENİM MİLLETİM

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin