Gönül, derdin anlatmaya söz mü ararsın,
Şu cihanda söylenmeyen kelam mı kaldı,
Aslı unutmuş Kerem'i "aşk" ı sorarsın,
Leyla'dan Mecnun'a bir tek selam mı kaldı.
Bahar gelip, güneş yüzün serende,
Bahçede gül, dağda çiğdem derende,
En sonunda yeşil bir göz görende,
Gönül verip âşık m'oldun mihrinaz?
Karanlığın ardından tan ağartır geceyi,
Saçılır gizli-saklı, 'bilinmez' olur âyan.
Kimsenin duymadığı yasaklı bilmeceyi,
Tek kendime sorarım, cevabı bulunmayan…
Dün gördüm gazetendeki köşende,
Falları yazmışsın halleri de yaz!
Aşk mı var? Para mı? Derde düşende,
Hep davulu yazma, zilleri de yaz!
Gidenler, gelenlere bıraktı yerlerini,
Anonslar hiç durmadı sesli tren garında,
Simitçiler, çaycılar överken eserini,
Kimileri aç kaldı, süslü tren garında.
Saçındaki tokası parıldıyor taç gibi,
Tebessümü, busesi her derde ilaç gibi,
Eda'ları pek mahzun, mutluluğa aç gibi,
Vareste ufukları tarıyor bakışları…
O nazlı bakışları bir ahu, ceylan gibi,Perçemi omuzuna dökmüş küheylan gibi,Yüzdeki tebessümü gören "Mutludur" sanır,Yüzüne aldanmayın, gülüşü yalan gibi… Kaan ÖZASLAN (17.02.2017)