Demokrasilerde gündemi muhalefet yaratır. Ne var ki AKP iktidarları döneminde hep hükümetler gündem yaratmış, muhalefet de o gündemin peşinden gitmiştir. Bilinen bir gerçektir ki, bir kumarhaneye girildiğinde nihaî olarak masa, yani kartları dağıtan kazanır. Siyasette karşılığı: Gündemi yaratan kazanır. Bu, bir daha teyit edilmiştir. Ancak artık ülkenin asıl gündemine dönmenin vaktidir.&...
İnsan sermayesi, tek tek insanların üretim kapasitelerinin ölçüsüdür. Bir ülkede ortalama insan sermayesi 10 ise, bir milyon kişinin insan sermayesi on milyon olur. Sosyal sermaye böyle değil. Tek kişinin sosyal sermayesi her zaman sıfır. On milyon kişi de tek tek ele alındıklarında yine sıfır... Robinson Crusoe'nun sosyal sermayesi, Cuma ortaya çıkıncaya kadar sıfırdır. Cuma'nınki de öyle. Sosyal sermaye bir araya geldiklerinde doğuyor. Toplum sermayesi toplum varsa var.
Bundan yaklaşık bir ay kadar önce yine buradan Ümit Özdağ'a bir açık mektup yayınlamıştım. O yazıda özetle, o dönem için geçerli olmak üzere, Ümit Özdağ hocanın neden Meral Akşener lehine adaylıktan çekilmesi üzerine bir takım fikirler ileri sürmüştüm. Yirmidört saatin bile siyaseten uzun olduğu bir ülkede, bir ay içerisinde çok olağanüstü hadiseler yaşandı. Milletimiz çok önemli bir sınavı atlarak, Fethullahçı terör çetesinin Türkiye'yi esir alma çılgınlığının önüne şimdilik bir set çekti. Ancak bu örgütün yapısı ve işleyişinden ötürü zorlu bir mücadele dönemi olacağı da aşikar. Bu aşamada, MHP içerisindeki değişim talebinin nasıl ve ne yönde olması gerektiği üzerinde ise soğuk kanlı olarak durmamız gerekmektedir.
Önceki yazılarımı okuyanlar, 15 Temmuz öncesine kadar neden Meral Akşenir'in desteklenmesi gerektiği üzerinde durmaya çalıştığımı görebilirler. Esasen Türk Milliyetçiliğinin, MHP özelinde ilk görevi/sınavı Devlet Bahçeli'yi vakit kaybetmeksizin değiştirmek ve ardından hareketin potansiyeline ulaşabilmesi için süratle gerekli çalışmaları yapmaktır. Mevcut adaylar arasından yapılacak seçimde de ilk ve en önemli kriter değişimin hem delege, hem taban hem de halk kitleleri açısından en yüksek katılımla temsil edilmesini sağlamaktır. 15 Temmuz öncesine kadar hiç şüphe yok ki bu aday Meral Akşener'dir. Ancak 15 Temmuz sonrasındaki Türkiye'nin 15 Temmuz öncesiyle aynı olmadığını görmek ve bunun üzerine yeni bir oyun planı geliştirmek zorundayız.
Darbenin gündüz vakti saçma sapan bir saatte yapılması, girişimin duyulması üzerine erkene alındığıyla açıklandı. Yoksa darbeyi gece yaparsınız, sabah millet yeni bir güne, yeni bir Türkiye'ye uyanır.
15-16 temmuz 2016 günleri Türk milleti olarak bir darbe girişimine tanıklık etti. Darbe girşiminin -veyâ terör saldırısının- ilk saatlerinde birçok kişi olan bitene anlam veremezken en önemli bilinmeyen, darbenin kimler tarafından hangi amaçla yapıldığıydı. Kendine 'Yurtta Sulh Konseyi' adını veren bu cuntanın TRT aracılığıyla deklare ettiği darbe bildirisi, görünürde kemalist/ulusalcı bir etki bırakma amacında olsa da, bu bağlamda fazla renk vermiyordu. Nitekim bildiriye rağmen darbe girişiminin arkasında Fethullah Gülen Cemaati'nin/Paralel Yapı'nın olduğu açığa kavuştu.
Darbe girişiminin ilk saatlerinde, her ne kadar az da olsa, sırf AKP ve Recep Tayyip Erdoğan bertaraf edilecek diye sevinen, bu girişimi hoş karşılayan insanlar oldu. Bu durumun Ülkücü Hareket ve Türk milliyetçileri arasında başka cenahlara kıyasla daha az olduğunu iletmem gerek. Türk milliyetçileri milletin egemenliğini yok sayan herşeyin karşısındadır. 12 Eylül 1980 darbesiyle kolu kanadı kırılmış, maddî ve manevî açıdan çökertilmiş Ülkücü Hareket mensupları itidalli davranmıştır. Türk milliyetçilieri sırf AKP veyâ Recep Tayyip Erdoğan gidecek diye darbe girişimine sevinmediler, hoş karşılamadılar hatta AKP'liler kadar tepki koydular. Eğer askerin siyasette yeri olsa Alparslan Türkeş üniformasını çıkarmaz, çıkarmakta kararlı olmazdı. Kaldı ki, özellikle orta yaş ve üstü ülkücüler 12 Eylül'ü gördü ve yaşadı. İkinci bir 'Our boys have done it' vakasına Ülkücü Hareket'in sevinmesi zaten abes olurdu. Türk milliyetçileri darbelerin kimseyi dinlemeden kendi diktasını kurduğunu, bunu yaparken fütürsuzca ve sorumsuzca yaktığını ve yıktığını biliyor. 15 Temmuz gerçekleşecek olsa ne AKP, ne MHP ne de CHP kalacaktı. Kalan sadece Cemaat, Cemaat, devlet olacaktı. Yaşı ilerlemiş olan Fethullah Gülen, çok özlediğini ilettiği memleketine Humeynî gibi geri gelecekti. Sonrası onun insafına kalmış.
Telif Hakkı
© Yasin Sarı @ tahtaPod.com | Tüm hakları saklıdır.
O kadar darbe karşıtı yiğitler ki 28 Şubat'ta Erbakan Hükümeti muhtırayı yiyince gemiyi ilk terkedenler onlar oldu ve "Yenilikçi Hareket"i başlattılar. O hareket evrildi, AKP oldu. O hareketin ABD derin devletinin düşünce kuruluşlarında ne konferanslar verdiği, Yahudi cemaatleri tarafından nasıl "Üstün Cesaret Ödülü" aldıkları tarih oldu ve unutuldu gitti. (İktidarlarında 28 Şubat'ın paş...
Bayram vesilesiyle, depremden beri gitmediğim ata yurdu Erciş'te iki hafta geçirdim. Devletin, ne Türkiye Cumhuriyetinin bekasını düşünme bağlamında ne de yıkılmış bir şehri imar konusunda bir icraatıyla karşılaşmadım. Depremle yıkılmış bir şehir merkezinin kalıntısı 5 yılın sonunda aynen duruyordu. * * * Özür dilerim, abarttım. İktidar mensuplarının ve CB'nin her meydanda değindiği gibi...
Geçtiğimiz 15 günün halk arasında en önemli üç meselesi Atatürk Havalimanı saldırısı, 9 günlük Ramazan Bayramı tatili ve Osman Gazi Köprüsü oldu. Özellikle Havalimanı saldırısı sonrasında davul zurna ve şenliklerle açılan Osman Gazi Köprüsü pek çok yönü ile tartışmalar yaratmaya devam ediyor. Ağırlıklı olarak köprünün ekonomik yönünü anlatacağım ancak, son 14 yıllık AKP iktidarı dö...
MHP'de muhaliflerin her girişimi, şu ana kadar genel merkez tarafından bertaraf edilmiş, boşa çıkarılmış görünüyor. Pek çok kimse için bu tesadüfi bir durum değil, aksine kuvvetle muhtemel bir sonuç. Bilhassa hukuki metinlerdeki boşluklar, yargının siyasallaşması, siyasi partiler kanununun demokratik olmayan yapısı, en başından genel merkezin elini güçlendiren silahlar. Muhalif isimlerin buna rağmen giriştikleri mücadele, her ne kadar meşru ve doğru ise de sonuç almaktan uzak bir mücadele yöntemi.
Aslında muhalifler bugün sonuç almaktan gittikçe uzaklaştıkları mücadelelerinde en büyük kaybı 1 Kasım gecesinde yaşadılar. Demokratik refleksleri gelişmiş ve günü okumasını bilen bir muhalif hareketin daha o gece sonuç almayı bilmesi gerekirdi. O gün alınamayan sonuç, kaçırılan tren, bir daha asla o kadar yakın bir ihtimal olamayabilir. O gece hesap kitap derdine düşmeden, bir refleks olarak bu reaksiyon gösterilebilirdi, ancak samimiyetsiz ve korkak siyasetçilerle, reisçilik oynayan reislerin beceriksizlikleri yüzünden bu fırsat kaçırıldı.
Nasıl hoşuma gidiyordu seni dinlerken söylediklerin,
Her konuşman bir umut,
Her sözün bir vaad,
Haykırışların vuslata isyan gibi...
Ya söz verişlerin...