bir resimdi annem eskimeyen
tuttu elimden bırakmadı
taktım şarkıları radyoya sesim son ses
ağırlığımca özne birikti benim yüzümden zamana
topallıyorum hüzün
yürüyorum karınca
duası kaldı
açılmış göğün bilmem kaçıncı katında
sis perdesi aralanmışken
üşümüş ellerimle ben durmuşuz
fersude akşamlarda
bir martının aç kalmış çığlığına saklamışız kimliğimi
çakırkeyf yıllara bakıp unutmuşuz ateşe koşan
boncuk boncuk öpüşleri
içimin ıssızlık halleri bunlar
bulutlar evleri geçti az önce
gül batığı notalar duydum
bazıları dikenli
şarkı söylemeyen notalar
gürlüyor içimiz
biraz sonra yağacak
balk oynuyor kelimeler bak
varsın alsın kıyamet bizi
eksik olsun bu defa şemsiyemiz
ilkyazdan bir gündü
susmuş halimi söktüm nihayet
kışlık kazaktan
iplerin dili olsa da konuşsa şimdi
gök çizdim kırık kiremitten
kırmızıydı yer
yüzümün sateninde gezdi uçaklar
bulutları yamadım tek tek
çocukluk işte
bir varlıktan bir anlığa açılır pencereler
öyküler barındıran evlerin
eskimek bilmeyen o derin
bekleyişi
sessizliğin ayağında vurgulu cümleler gibi durur
ahşap kokusundan
yarım bırakılan bir kitaptı içimiz
ağzımızda biriken taşma ünlemi günler
bilemezsin geceleri
aptal eder insanı şuh karanlık
saçlarımda kopan salıncak
empatik saatler
taşların üzerinde tarihler durur
bir açılan bir kapanan
çatallaşan sesiyle
kırılmışlığa inat kanat çırpan
dostum kuşlarını da gördüm dün
boncuktan yapılma kuşlarsa
bazen kitapların yanında
bazen uçarı yalnızlığın
sokaklar
sesinizi biraz kısmak isterim
dillendiği zaman kırkikindi
kaldırımlar daha güzel kokar bilirim
biraz da
demlikte olgunlaşan çayın neşesiyle
camlara sırnaşan serinliğe uymak niyetim
uyumak
kösnül dağların tenine ıslak ıslak
yamasın saçlarımı rüzgar