Takvimin son yaprağı süzülürken boşlukta
Zaman bir değirmenmiş öğütüldük amenna
Tüm renkler siyah beyaz; akıp giden olukta
Göz boyayan renklerle avutulduk; amenna
Balona benziyorsun,
Yokluğun geçici,
İhtiyaç duyulur, şişirirler süs için,
Keza varlığın da,
Bir kenarda unuturlar sessizce,
Pusarsın.
Hayatın en kötü dönemlerinde, kendinizi en yalnız hissettiğiniz anda içinize doğan bir umut ışığının vermiş olduğu heyecan tadında bir rastlandı oldu burası.. Nereye baksam yazdıklarından veya düşündüklerinden dolayı en iyi ihtimalle belirli bir kalıba sokulmuş ve öyle lanse edilerek topluma kabul ettirilmeye çalışılmış insanlar gördüm. Yazmanın ve okumanın böylesine ce...
biz yedi kardeşiz aslında
harlı duraklarında göçebeliğimiz
son sözümüzü sen söyle şeydâ
takılır tuzuna aşına kardeşim
göğsüne zamanın
birdenbire kesilmiş aklına dünyanın
şiiryakan çiçeğidir gecede
Sıkıldım. Geçmişe, kitaplara, hatıralara bakıp ah çekmekten... İdeoloji zannetiğimiz, bugünden birhaber, geçmişi az bilip onları taklit etmeye çalışanlardan... Kuru sloganlardan, kalıp tavırlardan... Biz ülkücüleri sayıdan ibaret görenlerden... Salonlar dolu gözüksün diye üretilmiş nesnelerden farksız görülmekten... İşine gelme durumuna göre ağza alınan "Lider, teşkilat, doktrin" putunda...
Gittin; Şimdi bir koca boşluk arkanda... Daha gidilecek sahiller, fethedilecek kaleler, keşfedilecek körfezler vardı halbuki... Bilinmeyen bir ülkenin, hiç tanınmamış bir şehrinin saçma sapan bir çıkmaz sokağı kadar ıssızım şimdi. Sokakta top oynuyor kıvırbaşlı, sarı saçlı çocuklar. Her birinin gözlerinde, gözlerinin muzip gülümsemesi... ve en az seninkiler kadar sevimli elleri... Hızla...
Selim amca uyandı. Bahçeden porselenin kırılma sesi geldi. Saniyesinde mutfaktan "aptal kedi" diye bağırdı kadın. Gıcırdadı bahçe kapısı. Merdivenden indi terlikler. Porselen tabak parçaları toplandı. Bahçe kapısı açık kaldı. Televizyonun sesi, sokak satıcıları… Selim amca kalktı yataktan. Yıkadı elini yüzünü. Giydi her zamanki kahverengi takımını. Arabanın kapı koluna...