Kişinin mutlak mutlu olabilmesi için ya kendi keyfi tıkır olup dünyada başka insanların ızdıraplarına karşı tamamı ile duyarsız olması gerekir, ya da diğer insanların ızdıraplarını alıgılayamayacak kadar... cahil diyelim. Dolaysıyla, mutlak mutlululuğun ya mutlak bencillik ya da mutlak cehalet ile mümkün olduğuna inanırım. Maalesef bir kesimin Türkiye'de her ne olur...
"Geri de sapsarı ölüm kaldı"...
Hastanenin kan bankasında bulunan yedi ünite kan verilmiş, gruba ait kan bittiği içinde uyumlu gruplardan yakınlarındaki arkadaşlarından kan verilmeye başlanmıştı. Bir yanı soğurken, bir yanı böylece ısınıyordu. Bir yanına ölüm matemi otururken, diğer yanına sevginin mücadelesi hakimdi. Ama zaman Tanrı'ya yârdı. Kişinin türemesi ölüm içindi..
Popüler diye moda kılınan ve her gün rengi değişen postmodernist mimariye, şusuna busuna, ama en çok müziğine uyuzum. Bu konuda ergenlerin beni anlamaması, benim onları anlamadığım anlamına gelmez. Ergenlerin yanılgısı, bir zamanlar büyüklerinin de ergen olduğunun bilincinde olmamasıdır. Bu döngü maalesef sürekli tekrarlanıyor… Örnek olsun diye bahsedeceğim: İsmail YK'yı niye sevmiyorum?...
İnsanlığa fayda sağlamak amacıyla icat edildim. Bu icat kuşkusuz dünya tarihinin en keskin virajıdır. Çünkü ben olmasam da dünya var olurdu fakat tarihi asla olmazdı. Fayda sağlamak amacıyla icat edildim ama beni kullanana göre hizmet amacım daima değişti. Kiminin elinde en büyük gerçeklerin savunucusu oldum. Kiminin elinde ise menfaat ve çıkarların güdümünde kullanıldım. Beni çıkarları...
VEDA MEKTUBU
12 Eylül Darbesi'nde yaşanan aile dramı sinemada. TRT'nin Türk sinemasının 100. Yılı Nedeniyle destekleği 33 film arasında yer alan 'Ankara Yazı-Veda Mektubu bugün gösterime giriyor.
Gösterime sokuluş tarihi manidar olmuş çünkü bugün Deniz Gezmiş'in idam edilişinin 44. senesi. Bir sağdan bir soldan mantığını sorgulamak için seçilmiş ise mantıklı olabilecek bir tarih. Mustafa Pevlivanoğlu'nun idam ediliş tarihi ise 7 ekim 1980.
2010 yılında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından idamından önce tutuklu bulunduğu sırada annesine yazdığı mektup AK Parti meclis grup toplantısında okunmuştur.
Yaşar Okuyan'ın 12 Eylül dönemine dair anılarını anlattığı "O Yıllar" adlı kitabı Doğan Kitap tarafından yayınlandı.
Kendi kendini kul yapan, kendi boğazını kesen halk… 16'ncı yüzyılda Montaigne, "Kanımca, La Boetie çağımızın en büyük insanıdır" demişti Etienne de La Boetie için. La Boetie küçücük, incecik bir kitap yazmıştı ama söyledikleri asırlar sonra anlamını buldu. Kitabın adı GÖNÜLLÜ KULLUK ÜZERİNE SÖYLEV'di. "... Eğer siz vermediyseniz, sizi gözetlediği bu kadar çok gözü nereden buldu? Eğer siz...
"Börü" adlı animasyon dizisi geliyor
Uzun zamandır olağanüstü yaratıklar içeren diziler ve sinema filmleri moda idi. Sanırım bunların başlangıcı Buffy the Vampire Slayer ile 1997 senesinde başladı. Sonrasında spin off ları türedi.Supernatural on seneyi devirdi. The Vampire Diaries 'in altı seneyi devirmesi sonrasında The Originals başladı, o başlayalı da iki sene oldu tam bu arada kanadalılar da olağanüstü karakterler içeren dizi işine Bitten ile girdiler. Bitten üç sene sürdü.
Bitten'in benim hoşuma giden yanı ise kadın karakterin baskın unsur olması idi. Üstelik bunlar kurtadam ve kurt kadınlardı. izlememiş olanlar için spoiler vermeyeyim ama bizim efsanelerimizi eller sanatla yüceltiyordu.
Yıllardır gerek sinemada gerek oyunlarda gerekse de kitaplarda yabancı milletlerin mitolojilerine konuk olur, kendi tarihlerinden beslenerek ortaya çıkardıkları eserleri okur ya da izleriz. Bu zaman zarfında hepimizin aklından öyle ya da böyle mutlaka aynı düşünce geçmiştir: Böyle bir şeyi biz neden yapmıyoruz? Neden kendi tarihimizi ve kültürümüzü kullanarak kaliteli yapımlar ortaya koyamıyoruz?
Öyle değil mi ya? Geriye dönüp baktığımızda ne Osmanlılar ne Çanakkaleler ne Dede Korkutlar ne Göktürk Efsaneleri yattığını görürüz mazimizde. Ama bunları kullanarak bir şeyler ortaya çıkaranların sayısı az, kaliteli bir iş ortaya koyabilenlerin sayısıysa hepten az olagelmiştir. Şimdiye dek… Çünkü Börü adlı animasyon dizisi buna bir son vermek için geliyor!
Haydi gözümüz aydin artik vize olmadan Avrupa'ya gidebileceğiz. Hemen valizlerimizi hazirlayip 5 günlük programimizi yapmaliyiz. Haydi bir hayal edelim 5 günlük programda nerelere gidip neler yapacağimizi...
Biletimizi direk Fransa'ya aliyoruz, nereye tabiki Paris'e Eyfel Kulesi'ne,Eyfel kulesinin altinda beyaz atletlerimizle "aşağıdan gelen mangal kömürü mevlam güzellere versin ömür" türküsü eşliğinde mangalımızı yapmaya...
İkinci gün nerdeyiz tabiki Belçika Brüksel'de şehirle özdeşleşen Manekan Pis'yada (işeyen çocuk heykeli)'nin önünde bir selfie yapip Facebook'a yapıştırıp sevdiklermizide etiketleyip like'lara bakmalıyız...
Üçüncü gün Hollanda'dayız Hoge Veluwe milli parkinda geyikler ve yaban domuzlarını seyretmeliyiz.Keşke şimdi bir çifteli olsada zan zan avlansam dedirten cinsten...
Zygmunt Bauman, modernizm sonrası yaşama 'postmodernizm' değil de, "akışkan hale gelen dünya" der. Bahsedeceğim kitap Bauman'ın "Akışkan Modern Dünyada KÜLTÜR" adlı eseri. Bauman'a göre 'postmodernizm' çeşitli desiselerle yürüyen 'akışkan modernizm'dir. Bauman'ın mezkur kitabında çok şey vardır ama iki konu öne çıkmaktadır. Birincisi 'Bahçıvan-Avcı' ayrımıdır ki 'akışkan modern kültür'de...